Sanat insan yaşamının, sosyal hayatın temel ögelerinden biridir. Her ne kadar günümüz dünyasında genel hayat akışında sanat ikinci planda kalsa da bireylerin sanata, sanatın da bireylere olan ihtiyacı asla tükenmeyecektir. Birbirini besleyen bu iki dinamik bir noktada elbet buluşmak zorundadır. Ofisimize astığımız resimlerle başlayan bu yolculuk, sergileri ofis ortamına taşımamızla zirveye ulaşmıştır. Neden işe geldiğimizde kültürel bir faaliyet gerçekleştirmiş olmayalım ki? Günümüzde beyaz yakalı olarak tanımlanan ve gününün büyük bir çoğunluğunu ofiste geçiren bireyler çoğunlukla profesyonel hayatlarıyla, sosyal yaşamlarını dengelemekte zorlanır ve buna istinaden de kültürel faaliyetlere katılım sağlayamazlar. Oysa ki, bu kişiler belki de toplumda bu tarz faaliyetlerin birincil tüketicileridir. Peki bu kişiler bu faaliyetleri gerçekleştiremezlerse ne gibi durumlar ortaya çıkar? Öncelikle bireyin kendi psikolojisini ele aldığımızda, sosyal hayattan kopuk bir yaşamla birlikte bireyde genel bir tatminsizlik ve mutsuzluk hali başlar. Bu durum direkt olarak bireylerin yaptığı işi etkilerken, yaptıkları iş de doğal olarak sektörü ve sektörün genel durumu da direkt olarak ekonomiyi etkileyerek çok katmanlı kötü olaylar zinciri uzun vadede kaçınılmaz hale gelir. Tüm bunların dışında, beyaz yakalıların kitlesi olmaları gereken faaliyetlerden uzak kalmaları sonucunda, bu faaliyetleri gerçekleştiren organizasyonlar ve bireyler finansal olarak zarar görürler. Eğer bu zincirleri sanat perspektifinden incelersek, bir sergi açıldığında bu sergiye belki de günlük olarak en az üç yüz kişinin gelmesi ve gelen kişilerin yüzde birlik kısmının eserleri satın alması beklenir. Bu doğrultuda sergi sahibi sanatçı durumdan fayda sağlayarak sanat üretmeye devam edecek kaynaklara ulaşırken aslında birincil motivasyonu olan sanatını kişilere ulaştırma hedefine de ulaşmış olur. Eğer tüm örneği farklı bir perspektiften inceleyecek olursak, sanatçılar çoğu zaman gerçekleştirdikleri sergileri galeri gibi kuruluşlarla yaptıkları anlaşmalar sonucu kamuyla buluşturabilirler. Peki bu nasıl bir anlaşmadır? Sanatçının sattığı eserlerden komisyon almaya yönelik oluşturulmuş bu anlaşmalar bir nevi eserde hak iddia ederler. Bu hususta alternatifi olmayan sanatçılar, kendilerinin tanıtımı ve eserlerini kamuyla buluşturabilmek ve sanatlarından gelir elde edebilmek adına bu anlaşmalar doğrultusunda eserlerini galeriye verirler. Galeriler de bu eserleri satarak aldıkları komisyon ile kendi var oluşlarını sürdürürler. Fakat son dönemlerde özellikle ortaya çıktığı üzere sanatçılar bu süreçten hoşnut değildir ve pek çok farklı ülkede, sanatçılar yaşamak için ekstra işlerde çalışarak, sanatlarını icra etmeye çaba gösterirler.